Archive for the ‘3- Köy Öğretmeni’ Category

Edebiyat

Aralık 11, 2008

Alim ve filozoflar sadece bize neticeyi öğretir, kısacası dışı öğretirler, bu da bizim dışımızda kalır. Edebiyat başlangıçtan sonuna kadar herşeyi en ince noktasına kadar okuyucuya bildirir. Dolayısıyla edebiyat insanın düşünme ve muhakeme etme kabiliyetini artırdığı gibi bencillikten kurtarır. Onları; diğer insanların dertlerine ortak olmayı öğretir. Kısacası insanı topluma bağlar:
İnsan; bencil, çıkarcı ve kırıcıdır.
Bunu dengeleyen; eğitim, bilim ve kültürdür.

Öğrencilerimle Güneş Alemine Bir Gezi

Aralık 11, 2008

Dünyamız ve Gökyüzü ünitemizi işlemeye başlamıştık. Güneş alemi, yani Güneş Sistemi ve gezegenler dikkatimiz çekiyordu.

Çocuklar sık sık uzayla ilgili sorular soruyorlardı. Bazı şeyleri anlatıyordum, ama ne öğrenciler tatmin oluyorlardı, ne de ben tatmin oluyordum. Çocukların da isteği üzerine; öğrencilerimle Güneş Alemine bir gezi düzenledik. Okul müdürümüze durumu bildirdim. “Olur, siz gezi planınızı yapınız. Ben Belediye Başkanlığına telefon edip, en hızlı gideninden bir uzay dolmuşu rica edeyim.” buyurdular.

Ben hemen gezi planımı hazırladım:

GEZİ PLANI
Ders: Fen Bilgisi
Konu: Güneş Alemi
Süre: Beş ders süresi
Amaç: Güneş sistemini kavramak
Sınıf: 4/D
Gidiş: Dünyadan Ay ve Güneş’e
Dönüş: Sırayla, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton ve Dünyaya Dönüş.
İşleyişi: a) Gezi ile ilgili hazırlıklar
b) Güneş Alemi ve Gezegenler hakkında çocuklara bilgi vererek izlenimler yaptırmak
c) Güneş’in faydalarını sezdirmek
d) Gezegenleri incelemek ve oradaki insanları görüp anlamak
e) Gezi ile ilgili genel değerlendirme yapılması
f) Gezi ile ilgili notların yazılması

Sınıf sayısı:
Er. Kız Toplam
28 + 28 = 56

Gidiş Dönüş
Er. Kız Toplam Er. Kız Toplam
28 + 28 = 56 28 + 28 = 56

Sınıf Öğ. Okul Md.
İbrahim Özdemir Hüseyin Şeren
08.11.1982

Hazırladığım bu gezi planımı okul müdürüne götürdüm. Okudular ve çok beğendiler.

Hemen telefonu alıp durumu Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirdi. Ve oradan müsaade alınca Belediye Başkanlığı’nı aradı.
– Alo, kimle görüşüyorum? Ben Münire Kemal Kınoğlu İlkokulu Müdürü.
– Efendim, ben Belediye Başkanı.
– Efendim, bir ricamız var da; şey, 4/D sınıfı öğretmeni bir gezi planı hazırlamış. Yani ünitesi ile ilgili: Dünyamız ve Gökyüzü ünitesini işliyorlar da. Güneş Alemine bir gezi yapacaklarmış. En hızlısından bir uzay dolmuşu rica edebilir miyim?
– Efendim, Müdür bey, olur olur ama kaç kişilik olsun?
– Mürettebatından başka 60 kişilir olursa kafidir. Yani gidecek olan sadece 4/D sınıfıdır.
– Peki, olur, ancak uzaylılara karşı insancıl davranışlarda bulunsunlar.
Müdür bey telefonu indirdi ve bana dönerek:
– İbrahim bey, işin tamamdır. Arzunuz kabul olundu. Öğrencilerine söyle, hazırlık yapsınlar, yarın uzay gezisine gideceksiniz.

Ben çok sevinmiştim. Sanki kendim füze gibi uçuyordum. Sınıfa varıp çocuklara yani öğrencilerime durumu anlattım. Onlar da çok sevindiler. Çünkü dünyamızı uzaktan seyredeceklerdi. Alkış tuttular, zorla susturdum.

Sabahı zor ettik. Andımızı okuduktan sonra, okulumuzun önünde ayrı sıra olduk. Diğer sınıflar içeri girdiler. Bütün öğrenciler hazırlıklıydılar. Yoklama yaptım, sınıfın hepsi tamamdı.

Hemen otobüse binip uzay dolmuşunun yanına gittik, dolmuş hazırdı. Evvela öğrencileri sıra yapıp, gezi ile ilgili malumat verdim, daha sonra öğrencileri uzay dolmuşuna yerleştirdim. En sonra da ben sınıfıma hakim olacak şekilde bir koltuğa oturdum.

Astronotumuz geriye saymaya başladı. Bizler kemerlerimizi bağladık. Bir anda ışık hızı ile uzaya fırladık. Planımıza göre gezi uçuşumuza başladık.

Dünyanın etrafında bir tur attıktan sonra, dünyamızın uydusu olan Ay ile de selamlaştık. Ondan sonra de Güneş’e doğru gittik. Çünkü evvela Güneş’e varıp, ondan sonra yakınlık sırasına göre gezegenleri gezecektik. Nitekim öyle de yaptık. Astronotumuza da gezi planımızı bildirdik. O da duruma göre hareket ederek bizi gezdirdi.

Bazı öğrenciler parmak kaldırarak “Biz gezegenleri büyüklük sırasına göre gezebilir miyiz?” dediler. Bunun çok zor ve karışık olacağını hem daha çok zamanımızı alacağını anlattım. Onlar da kabul ettiler. Bunun üzerine planladığım gibi, gezegenleri Güneş’ten uzaklık sırasına göre gezdik.

Işık hızı ile giden uzay dolmuşumuz; dünyamızdan yaklaşık olarak 150 milyon km kadar uzaklıkta bulunan Güneş’e yaklaşık olarak 8 dakikada varabildi. Güneş’e bakınca, sanki komşudan bir ateş almaya gitmiştik. Fakat güneşe daha fazla yaklaşmadık. Çünkü, Güneş sıcaklığı 6000 dereceye yakın bulunuyordu.

Dünyamız ve yaşamımız için Güneş’in tükenmez bir enerji kaynağı olduğunu daha iyi anlamıştık. Güneş’ten gezegenlere teleskopla bakınca, bütün gezegenlerin güneş etrafında bir yörünge çizerek hep aynı yönde döndüklerini, Güneş’le gezegenler arasındaki kütle çekim kuvvetinin gezegenleri yörüngeleri üzerinde tuttuklarını öğrendik. Anladık ki, çekim kuvveti olmasaydı, gezegenler sonsuzluğa doğru fırlayıp gideceklerdi.

Güneş’ten Merkür’e gittik. Merkür’le Dünyamız arası 100 milyon km’dir, büyüklüğü ise 0,4 defa kadardır. Merkür (Utarit)’den Venüs’e (Zühre) hareket ettik. Venüs’ün büyüklüğü yaklaşık olarak dünyamız kadardır. Yani yer 1 d.k. alınırsa, Venüs 0,9 d.k. olarak kabul edilmektedir. Venüs’ü biraz parlak gördük.

Bir öğrenci el kaldırarak sordu:
– Öğretmenim, Venüs dünyamızdan görünür mü?
– Evet, görünür. Biz bu gezegene Akşam veya Sabah Yıldızı deriz.

Venüs’ten Mars (Merih)’e hareket ettik. Büyüklüğü dünyamızın yarısı kadar bulunan bu gezegende hayat olduğunu gördük. Bir çiftçi ile konuştuk, bize çok saygılı davrandı. Daha, ilkel aletleriyle çift sürüyordu. Tabii uzay dolmuşumuzu kendisine göstermedik, eğer uzay dolmuşumuzu görseydi belki fıttırırdı…

Mars’dan Jüpiter’e doğru yol almaya başladık. Jüpiter, yaklaşık olarak dünyamızdan 11 defa kadar büyüktür. Jüpiter (Müşteri) ile Güneş’in arası yaklaşık olarak 11 yıl 314 gün olan bu mesafeyi 15 dakika kadar kısa bir zamanda aldık. Gezegene yaklaşınca bir ihtar sinyali aldık. Bu ihtar sinyaline şu cevabı verdim:
– Bizler dünya gezegenindeniz. Kuzey yarım kürede yer alan Türkiye Cumhuriyeti’ndeyiz. Müslümanız ve bütün insanları seviyoruz. Hiçbir kötü niyetimiz yoktur. Sadece gezip görmek, öğrenmektir amacımız. Bütün insanları seviyoruz. Hiçbir kötü niyetimiz yoktur. Sadece gezip görmek, öğrenmektir amacımız. Bütün insanları seviyoruz. Çünkü, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın diyarından geliyoruz, dedim. Ve bu mesajı şu dua ile tamamladım:

TANRIYA DUA

Allah’ım, Ulu Tanrı’m, yeri, göğü, Ay’ı, Güneş’i, Güneş Sistemini, burcu, çarhı, vareden, yaratan, yasatan, yürüten, herşeyi görüp gözeten, insanların kalbinde yer eden Tanrı’m; Ehlibeyti muzaffer eyle, Soyumuzu serdar eyle, adaletle hükm etmeyi kısmet eyle, Sen koru, sakla, bekle… Herşey senindirb Hayır isteyene hayır ver, şer isteyene sabır ver yarabbim. Sen bize doğruyu, güzeli, iyiyi bildir. Bütün insanları iyiye güzele, doğruya, birliğe, sevgiye ve kardeşliğe yönelt.
Her işten ve herşeyden muvaffak olmanın sırrı sendedir.
Ulu Tanrım, herşey senindir; çünkü sen herşeysin…
Üstün ve sonsuz başarılar kısmet eyle, dualarımı kabul eyle Ulu Tanrım.
Allah Allah… (Amin)
08.11.1982
4/D Sınıfı Öğretmeni ve Gezi Başkanı
İbrahim Özdemir
İmza

Bu defa da bir soru yönelttiler:
– Yunus Emre’den bir şifre verir misiniz?
– Yetmişiki millete
Bir göz ile bakmayan,
Halka alim olsa (Alim: Müderris)
Hakikatta asidir.
Yunus Emre

Bu sefer de şöyle sordular:
– İlim nedir? Yunus Emre tabiriyle açıklar mısınız?
– İlim, bilim demektir
Bilim, kendin bilmektir
Eğer kendin bilmezsen
O ne biçim okumaktır.
Yunus Emre

Uzaylılar bu sefer de şöyle bir soru yönelttiler:
– Yunus Emre hangi çağda yaşadı?
– Yunus Emre, Ortaçağda yani 12-14. yüzyıllar arasında yaşadı. O hep yaşayacaktır.

Uzaylılar soru sormaya devam ettiler:
– Dünyayı şiirle anlatır mısın?
Bu soruya, şu şiirimle cevap verdim:

DÜNYA VE İNSAN

Doğan, yaşadığın bilmez,
Öldüğünde bunu bulmaz.
Herkes buna vakıf olmaz,
Bu dünya bir hazinedir.

Yaradan güzel yaratmış,
Çarhını düzgün yürütmüş,
Arifler buna vakıfmış,
Doğruluğun izindedir.

Çalışmak her işin başı,
Çalışkanlar yaratır işi,
Tembellik ve ihmalliğin,
Sonu birkaç damla gözyaşı.

Başarır dilem dileyen,
Öğrenir okumayı seven,
Okuma yazmadan yılmaz,
İbrahim öğretmensiz öğretmen.

– Aşkla ilgili kısa bilgi şiirle verir misiniz?
Bu soruya da şu şiirimle cevap verdim:

AŞK DEDİKLERİ

Aşk dedikleri,
Çözülmez bir badire.
Değdiği yerleri,
Yakar, açar yara.
Yar, sevdanla,
Yanar, ağlarım
Aşkın için
Dağları boylarım.

Bu sevda yüreğime açar yara
Yaram iyileşmez kalır bahara
Nice doktorlar arasam
Yarama bulamaz çare

– Öğretmenlik mesleğini şiirle kısaca anlatır mısın?

ÖĞRETMENLİK

Öğretmenlik bir erektir,
Bilene sonsuz devlettir.
Ancak onu değerlendiren bilir,
Bilmeyene, demirden çörektir.

– Sayın dünyalılar, sizde toprağın önemi nedir?
Bu soruya da Ömer Hayyam’ın Testici şiiriyle cevap verdim:

Bir testici gördüm elinde çamur,
Çamuru yoğuirup ediyor hamur,
Elindeki testi dile geldi;
– Babanım bana yavaşça vur!..
Ömer Hayyam

Uzaylılar soru sordukça, yanıtlıyordum. Ben yanıtladıkça da galiba onların hoşuna gidiyordu ki, şöyle bir soru yönelttiler:
– Atatarkçü öğretmen ne demektir, şiirle anlatır mısınız?
Bu soruya da şu şiirimle yanıt verdim:

ATATÜRKÇÜ ÖĞRETMEN

Atatürk yolunda, Atatürk’ten ileri,
Laiklik yoluna koymuştur seri
Her zaman savunacağı,
Atatürk ilkeleri…

Her vakit sınıfında eşitlik gözetir,
Öğrencilerini ne faşiste, ne komüniste benzetir.
Atatürkçü bir öğretmen için
Atatürk ilkeleri iyi örnektir.

Atatürkçü öğretmen mesleğinin kutsallığına inanır,
Atatürk ilkelerini savnur, öğretir.
Kendisini mesleğe verdikçe,
Toplumdan sevgi ve saygı görür.

İbrahim Özdemir Atatürkçülüğü savunur,
Yetişkin eğitimi örneği vermekle övünür,
Elinden geldiği kadar,
Öğrencilerine Atatürkçülüğü kavratır.
31.08.1981

– Çok sevdiğin bir şiirini arzu ederiz, dediler.
Bu arzuya karşı da “Başaracağım” şiirimle yanıt verdim:

BAŞARACAĞIM

Herşeye yeniden başlayacağım,
Not edip bir yere işleyeceğim,
“Sen başaramazsın” diyenlere,
Başarılarımı göstereceğim.

Doğru bulduğum yoldan ayrılmam,
“Zamanın geçti” derler, sanmam,
“Bundan sonra ne yapacaksın?” kanmam,
“Okuyanlar ne olmuş” derler, inanmam.

Hiçbir şey beni yıldıramaz!
Kimse beri amacımdan çeviremez,
Olaylar beni düşündürür,
Ama hiçbir zaman caydıramaz.

Başaramadığımı tekrar deneyeceğim,
Metodunu bulup uygulayacağım,
Başarısızlıklar bin tane de olsa,
Yine de sabırla çalışacağım.

Yaş otuzbeş yolun yarısı,
Diyenlere aldanmayacağım,
Çünkü geçen ömrü değil,
Kalan ömrü değerlendireceğim.

Çalışmalarım herkese örnek olacak,
Tembeller bile uyanacak,
Çalışkanlar daha başarılı olacak,
Belki de ben hiç ölmeyeceğim.

Başaracağım derken, sana gülerler,
“Sanki ne olacaksın?” derler,
Onlar ne dediklerinin farkında değiller,
Ama başardın mı, seni överler.

Üniversite sınavını kazanamadıysan,
Düşünüp uyuşup tasalanma,
“Bu son hakkındı” derlerse
İlim beşikten mezara kadardır; sen usanma.

02.06.1982

Bu sefer de uzaylılar:
– Dünyada yaşamı şiirle anlatır mısın? Diye bir soru daha yönelttiler. Bu soruyu da şu şiirimle yanıtladım:

EYY DÜNYA!

Eyy dünya, kimi ne yapar, kimi nester,
Kimi aslı budur, bulamaz astar,
Kimisi çalışıp olur Pastör,
Kimi de hiçbir şey yapmadan gider.

Kimi gemisini karadan yürütür,
Kimi tedbirsizlikten planın çürütür,
Kimisi baş olur, gövde yürütür,
Kimi de ayaklar altında ezilir gider.

Kimi çalışarak arzusuna ulaşır,
Kimi de tembel tembel dolaşır,
Kimi tesadüfen yara kavuşur,
Kimi de aşk ateşiyle kavrulur gider.

Kimi birkaç saatte etrafında tur atar,
Kimi uzayda, sana bir top gibi bakar,
Kimi sınıfını geçer, kimi arkasına bakar,
Karnesini alarak ağlaya ağlaya gider.

08.11.1982

Bu şiirim de uzaylıların hoşuna gitmiş olmalı ki, bize tezahürat yaptılar. Uzaylılar dilimizi çok iyi biliyorlardı. Ve bizi şaşırtan bir şey de, dünyanın herşeyini, galiba bizden daha iyi biliyorlardı ki, bazı önemli soruları soruyorlardı. Şöyle bir soru yönelttiler ve ben ansiklopediye bakıp cevap vermeye çalışana kadar cevabını da kendileri yetiştirdiler:
– Mezhepler hangi tarihte kuruldu, Hz. Muhammed hangi mezheptendir?
– …
– İslamda başlıca beş mezhep vardır; bunların dördü Sünni mezhep (Hanifilik, Malikilik, Şafilik, Hambelilik), biri de Şii mezheptiry (Caferilik). Sünni mezheplerin hepsi İslamın doğuşundan 150-200 yıl sonra, yani VIII. yüzyılın sonlarıyla IX. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır.
Şii mezhepler ise İslamda beliren ilk ayrılık sırasında. Halife Ali’nin tarafını tutanlara Şii denir. Bunlar, halifelik sorununda Halife Ali ve oğullarının haksızlığa uğradığını öne sürerek ayrı mezhepler halinde örgütlenmişlerdir. Bu mezhepte olanlar sünnilerin inancına aykırı olarak ilk üç halifeyi meşru saymazlar.

Bize zemen tanımadan kendi sorusun cevabını kendileri özetleyerek veren uzaylılar, bu sefer de şu soruyu yönelttiler:
– Dünyada yaşadığınıza göre, ülkeniz Türkiye’de kalkınmak için özetle bir fikriniz var mı?
Bu soruya özetle şu cevabı verdim:
– Yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızı işleterek ve özellikle bütün sularımızı baraj yapıp, hem enerji elde etmek, hem de bütün topraklarımızı sulu hale getirmekle kalkınmış olacağız, dedim.

Bu mesajım ve sorulu cevaplı konuşmamız Jüpiterlilerin hoşuna gitmiş olmalı ki kendileri de bize dostluk ve sevgi gösterileri yaptılar, iyi bir gezi dileğinde bulundular.

Jüpiter’den Satürn’e hareket ettik. Satürn, Güneş’ten 29 yıl 167 gün uzakta bulunmaktadır. Satürn (Zuhal) yaklaşık olarak 4,9 defa kadar dünyamızdan büyüktür.

Böylece, Jüpiter’den sonra gittiğimiz gezegenlerde iyiniyet mesajımızı tekrarladım. Bu mesajım bütün uzaylı insanların hoşlarına gitti, bize iyi dileklerle sevgi gösterileri yaptılar.

Satürn’den Uranüs’e geçtik. Uranüs 84 yıl 7 gün Güneş’ten uzaktadır ve dünyamızdan 4,2 defa kadar büyüktür.

Uranüs’ten Neptün’e vardık. Neptün Güneş’ten 165 yıl uzakta ve dünyamızdan 4 defa kadar büyüktür. Neptün’den Plüton’a uğradık. Plüton, Güneş’ten 250 yıl uzakta ve dünyamızdan … kadar büyüktür.

Böylece, Güneş Sistemine yaptığımız gezinin sonuna yaklaşmıştık. Bu arada teleskopla inceleme yaptık: Güneş, kendi ekseni etrafında 25,5 günde dönmektedir. Güneş, Güneş Sisteminin ortasındadır.

Gezimizi sonuçlandırarak dünyamıza döndük. Uzay dolmuşumuz indi. Çok sevinçliydik. Sınıfça bir otobüsle okulumuzun önüne geldik. Okul müdürüne rahatlıkla gidip döndüğümüzü bildirdim.

Sınıf dağılmadan şöyle bir genel değerlendirme yaptım.

Çocuklar, Güneş alemine yaptığımız bu geziden çok yararlandınız sanırım. Güneş’in kendi ekseni etrafında döndüğünü ve Güneş sisteminin ortasında yer aldığını öğrendik. Gezegenlerin Güneş’ten uzaklık sırasına göre; Merkür, Venüs, Yer, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Naptün ve Plüton olduğunu gördük.

Eğer daha mükemmel ve hızlı bir uzay dolmuşu yapılırsa, birgün samanyolu ve yıldızları da gezip gelme temennisiyle öğrencilerimi evlerine gönderdim. Böylece Güneş alemine öğrencilerimle yaptığım bu gezi sona erdi.

08.11.1982
İbrahim Özdemir

Uygar İnsan Uygar Dünya

Aralık 11, 2008

Uygar insan, uygar dünya. Sabahleyin işimin başına geldim. Kafamı iki elimin arasına alıp düşündüm: Evet, başta bütün çabalar sanki bir ekmek parçası içindir gibi… Muhakkak ki başta ekmek parası kazanmak gelir. Ne demiş şairimiz:
Kim ki kazanamazsa bir ekmek parası;
Olur dostunun yüz karası, düşmanının maskarası.
Ama uygar insan, uygar dünya bir ekmek parası kazanmakla tamam oluyor mu? Sanmıyorum. Çünkü bütün canlılar midelerini ve sadece midelerini doldurmak için çırpınıp çabalarlar. Fakat uygarlıktan söz eden ve tek düşünen varlık,insandır. (more…)

İnsanlıkta Erdem

Aralık 11, 2008

Bir köylü çocuğuyum. Köyümde okul olmadığı için zamanında okuyamadım. Ancak çevremizin kültürü, köy odaları toplantıları ve dinlediğim geçmişe ait bilgilerden dağarcığımı doldurmaya çalışıyordum.

Yedi yaşımda okumaya merak sardım ve okumayı ondan bundan öğrenmeye çalıştım. Oniki yaşımda da Türkçe’yi azbuçuk öğrendim.
(more…)

Yemek Kimden

Aralık 10, 2008

Zaman 1975. Türktepe İlkokulu’nda beşinci sınıfı okutuyorum. Beşinci sınıfı mezun edeceğim; çünkü Mayıs ayının sonundayız. Her iki devrede yaklaşık otuz öğretmen bulunmaktadır. Bana “İbrahim bey, adettir, sen bize mezuniyet yemeği vereceksin, çünkü 5. sınıfı mezun ediyorsun” dediler öğretmen arkadaşlarım.

Ben de, ben öğrencilerimden bunu isteyemem, ama ille de “Mezuniyet yemeği isteriz” derseniz ben kendimden size bir yemek veririm, dedim. “Bize mezuniyet yemeği ver de nasıl verirsen ver.” …kendimce hazırlığa başladım.
(more…)

Karne ve Sınıf Geçme

Aralık 10, 2008

Köy öğretmeni, karne verme ve sınıf geçirme kavramı konusunda da iki ateş arasında kalıyor. Birinci ateş, mesleğinin gereği ve vicdanının hükmü. İkinci ateş, öğrenci velilerinin “Hocam, şu bizim çocuğun sınıfını geçir, ne olur? Sanki yükseğe mi gidecek, bir mektup okursa yeter.” Yani karne gününe kadar çocuğuyla ilgilenmez, ancak karne günü söyleyeceği, bu.

Kaldı ki, öğretmenlik öyle bir meslek ki, aslında başka hiçbir mesleğe benzemez. Çünkü, ben öğretmenliğe İNSAN MİMARI diyorum. Peki insan mimarı olan bir öğretmenin çalıştığı okulda öğrenci velileri çocuğun okul ihtiyacını tam görmeyip ve zamanında okula göndermezse ve üstelik çocuğu okuldan kaçırıp kuzu gütmeye veya başka işlere gönderirse, ikide bir “Amaan, sanki okuyup da n’olacaksın?” derse; bu insan mimarı olan adam ne yapar?
(more…)

Köy Gezisi

Aralık 10, 2008

Müstakil misafir evinde oturduğumuz Hacı Nüfel Akdoğan, bir hacı arkadaşı olan Gedikli Köyü’ne, hacı arkadaşını ziyarete gidiyordu.

Bu gezi pazar gününe tesadüf ettiğinden, ben de çevremizdeki köylerden bir gözlem yapmak amacıyla ve Hacı amcanın da teklifi üzerine arkadaşlık yapmayı kararlaştırdım. Oğlum Atilla da gitmeye hazırlandı.
(more…)

Kız Kaçırma Oyunu

Aralık 10, 2008

Köyde bir genç, bir kızı sever. Fakat bu sevme öyle birşey ki, kızın bu gencin sevmesinden haberi bile yok; haberi olsa ve kız da sevse bile ailesi vermez. Çünkü ailenin geçim durumu arasında bir uçurum var.

Bu kızı seven genç de bütün bunları bildiği için hiçbir şey yapamaz. Yani kızı ailesinden istemeye bile ümidi ve cesareti yoktur.
(more…)

Köyde Seçim

Aralık 10, 2008

Günlerden pazar günü, tabii ki o gün okul tatil. Ama o gün okulda büyük bir hareket var: Okulda seçim yapılıyor, yani genel seçim yapılmaktadır. Oy’unu kullanıp gelen; seçimi, okuldaki hareketi ve yaşadığı heyecanı anlatıp duruyor, ballandıra ballandıra…

Ben de geleni dinliyorum. Neyse gelen komşularla oturup sohbete daldık. Bir çay hazırladılar; hem konuşarak seçimden, şundan, bundan bahsettik ve hem de çaylarımızı yudumladık. “Artık yeter” diyenlere, bu Gaziantep çayıdır, içilir, deyip ikişer üçer çay içirdik ve böylece zaman ilerledi.
(more…)

Gençlerin Uygunsuz Duşu

Aralık 10, 2008

Kızılkoyunlu Köyü’ne gidip göreve başladığım daha birkaç gün olmuştu. Fakat gözlem yapma alışkanlığım nedeniyle köy ve çevreyle ilgili gözlemler yapmaya çalışıyorum… Gerçi ilk günden okul müdürü Süleyman bey beni uyarmıştı “Bu köyde kimseye fazla karışma” diye. Fakat bu uyarı beni gözlem yapma ve uyarma alışkanlığımdan vazgeçiremezdi.

Birgün gün aşmış ancak daha hava kararmamış. Köyün ortayerinde bir çeşme var. Yani köyün tek çeşmesi sayılır. Zaten o da iplik gibi akıyor. Sayılır diyorum, yani bunun dışında bir çeşme daha var, o da muhtarın kapısının önünde, yani ondan ancak muhtar gil yararlanmaktadır.
(more…)